BİR SONBAHAR DENEMESİ:BAHARIN TEK RENKLİLİĞİNE İNAT, YAŞASIN ÇOK RENKLİ SONBAHAR!
- Onur Yilmaz
- 12 Oca 2022
- 2 dakikada okunur
(Hacettepe Üniversitesi Beytepe Yerleşkesinde fakülteme uzanan bu yol sevdirmiştir bana sonbaharı. Aynı misyonla daha binlerce sonbahar sevdalısı yaratacak şühesiz. Özlemle…)
Koskoca bir yaz dönemini geride bıraktık. Ramazan’dı, bayramdı ve fındıktı derken hızır gibi geçen günlerin ardından sonbaharın içerisinde bulduk kendimizi. Sonbahar deyince tabi ki herkeste bir bunalım hissiyatı nüks eder. Yağmur ve soğuk, kışa hazırlarken doğayı, doğanın en şükürsüz varlığı insan da bu durumun içerisinde olmamak için çırpınır durur. Yaz döneminin rahatlık adı altındaki esareti insan vücudunu kendi başına bırakmak istemez. Sonbahar insan zihninde hep ağaç ve dökülen yaprak şeklinde tasavvur edilir. Bunda şairlerimizin de büyük payı vardır elbette...
Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç Ağaçlar bükmesinler n’olursun boyunlarını … Hasan Hüseyin Korkmazgil ayrılığı sonbaharla denkleştirmiş ve kalbinde açılacak yaraları ağaçların boyun bükmesiyle bir tutmuştur. Bir başka şiirde Cemal Süreya:
Dalından kopan yaprakların Sararan yanlarına yazdım adını Sahte bir gülüşten ibarettin oysa Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu Eylül’dü
diyerek sevgilisinin hissedemediği gönül soğukluğunu sonbahara bağlıyor.
Sonbahar -ki acının değişmez dipnotudur- Sesinin solgun göğünde Küçük bir yıldızla bir harfi tutuşturur. Savrulur her yana kavruk kelimelerle, Yüreğini acıyla buruşturur. Bakışının pasıyla zırhlanan dünya, Binlerce pıtrak yapıştırır yüzünün kumaşına Sonbahar -ki doyumsuz bir aşkın sonudur.
Metin Altıok, Sivas’taki katliam yangınındaki tutuşmuşluğunu, bedeninin kavrulmuşluğunu hisseder gibi böyle döküyordu önümüze sonbaharı… Biraz daha kurcalayınca bu defa Attilâ İlhan çıkıveriyor karşımıza:
insan sonbaharda düşünür nedense ölümünü ölüsünü sararmış yaprakların örttüğünü dergilerde unutulmuş bir kavga resmi gibi
lâfı dolandırmadan ölüme bağlıyor sonbaharı. Nitekim ölümü de bir sonbahar ayında (11 Ekim) gerçekleşiyor.
Efendim biz bu ulu şairlerden çok daha iyisini düşünecek değiliz elbet. Niyetim onların sözlerini lakırdıya çevirmek de değil; hem ne haddimize. Şiir, hissetmekse eğer ben de bu sonbahar çıkmazını, kendi hislerimce, içinden çıkılır hâle getirmek istiyorum elimden geldiğince.

İnsan yaradılışı gereği doğaya uyum sağlamak zorundadır. Kış aylarının çetin şartları insanı yaz aylarından itibaren hazırlık yapmaya itmiştir. Bu yüzdendir ki kıştan çıkıp bahara girince doğanın uyanışı her millette bayramlarla kutlanmış. Tabi ki bu sevinçli ruh hâli şiirlere de yansımış, divan edebiyatında bahariye adıyla eserler ortaya konmuştur. Renk olarak da yeşerme, yeşillenme; yeni, tazelenmiş bir dönemin başlangıcı sayılmış. Buraya kadar her şey normal seyrinde. Benim itirazım renklerdeki tekdüzeliğe. Ben Karadenizliyim kardeşim. Zaten dört mevsim yeşile maruz kalıyor gözlerimiz. Hatta yeşilin kendi içerisinde siyaha evrilen her tonunu görüyoruz şükrolsun. Dolayısıyla da bu tek tonlu kıpırdanış bende bir etki yaratmıyor. Oysa sonbahar öyle mi? Kızıllıklar, kırmızılar, sarılar, turuncular… Bir renk cümbüşü alabildiğine. Tabi yeşili görmek istiyorsan ayrıca arama yapmana gerek kalmaz. Ancak görme duyumuz duyarsızlaşmıştır yeşile. Sonbahar mevsimler içerisinde insana en büyük hürmeti gösteren mevsimdir. Saygıda kusur etmez. Yürüdüğünüz yollara kendince bir halı döşer ama siz o yaprakları kendi dökülmüşlüğünüz olarak algılarsınız yine de.
Kim ne derse desin, ben sonbaharı seviyorum. Ölümü, ayrılığı, karamsarlığı çağrıştırmıyor bende. Yaz mevsiminin yılışık, kendinden usandıran sıcaklığına karşı sonbaharın içten soğukluğunu tercih etmişimdir hep. Çay ve kahve etrafında şekillenen muhabbetin samimiyeti de bu mevsimde bir başka oluyor. Ha bir de Kasımda Aşk Başkadır diyerek, büyük bir imaj kaybına uğramış sonbaharın aslında ne kadar sevilesi bir mevsim olduğunu da hatırlatmak isterim. Bi düşünün derim…
Yorumlar